Menu

Aylık Yazı Dizileri

Deniz

Mayıs 2007

DENİZ

Tanrının insanlara sunduğu en büyük nimetlerden biri DENİZ’ dir. İnsanların suya erişmek, suya kavuşmak, su ile kaynaşıp, yaşamak istemesi bir varlık nedeni ve başlı başına bir “Su Kültürü” oluşturmuştur. Birçok tarihi yazıtta, insanların kültür etkinliklerinin başında “Su Kültürü” gelmektedir.

 

İnsanoğlu "Su” yu kutsal bir varlık olarak kabul etti. Su, hayatın devamı için gereken temel unsurdu. Gök-Yer gibi Su da yaratılmıştı ve kutsal sayılıyordu. İnsan düşüncesinin en önemli özelliklerinden biri "Toprakla-Su’ yun Bütünleşmesi” ve tek varlık ola­rak algılanıp, anlatılmasıydı. İnsanlar yerleşimi büyük nehirlere, ırmaklara, göllere ve denizlere yakın yerlerin çevresinde kuruyor ve “Su” en önemli etkinliğe sahip bulunuyordu. “Su” aynı zamanda manevi bağları kuvvetlendiren bir güçtü.

 

İnsanın çevresiyle varolan ilk ilişkisi ve teması, varlığının devamı ve gelişmesi için su ve su kaynak­larına bağımlı olan  büyük su kitleleriyle ilgilenmek ve onlardan yararlanmak düşünce ve davra­nışları, denizlerle ilişkisinin doğmasına neden olmuştur. Su’ daki besin kaynağı ve bu besin kaynağının elde edilme yollarından  yararlanmak ve ihtiyacını etkinliğe dönüştürmek denizle olan ilgi ve bağlantısını artırmıştır. Fertlerin, toplulukların, toplumların içinde yaşadıkları coğrafi ve doğal şartlar denizlerle olan ilgilerini çıkarlara yönlendirmiş, çeşitlendirmiş ve genişletmiştir.

 

İnsanoğlu, öncelikle beslenme, daha sonra ulaşım ve mal mübadelesi için çeşitli araçlarla, değişik yol ve yöntemlerle kendini geliştirmiştir. Denizden yararlanma çaba ve uğraşılarının sonucu olarak geliştirdikleri araçların kapsamları çeşitlenip alanları genişledikçe örgütlenmiş ve güçlenip kendi kurallarını koymak suretiyle "De­nizci Toplumlar" meydana gelmiştir. Bu toplumlar daha sonra "Denizci Milletler" - "Denizci Devlet­ler" olarak tarihi varlık alanına çıkmıştır.

 

Denizler, insanlık alemine, toplumlara birer coğrafi engel oluşturdukları kadar, milli güçlerine katkıları yönünden de büyük önem taşır. Deniz kenarında bulunan veya sahip oldukları kara toprakları denizlerle çevrili olan devletler için bu güç, yüzeyleri ile en uygun, en ekonomik ulaşım ve iletişim imkanı sağladığı kadar, dipleri bakımından çok geniş toprak kazançları, onların üzerindeki bitkiler ve canlıların yaşama alanıdır. Dünya nüfusunun artış hızı dikkate alındığında, artan beslenme ihtiyacı eksikliğinin sağlandığı en büyük kaynak denizlerdir. Kara parçalarındaki yer altı kaynakları tükenirken, deniz tabanındaki zenginlikler henüz  tam olarak kullanılamamıştır. Bunları elde etmek, beslenme ve ekonomik değer olarak kullanıma sunmak ve geliştirmek denize sahip olan devletlerle ilgili olduğu kadar, geleceğin devletlerarası rekabetini oluşturacak değerleri olarak düşünülür. 

 

Denizler, insan topluluklarının ortak yurdu olan toprakları saran ve karayollarının bittiği yerlerde birleştirici özelliklerini açıkça ortaya koyan en önemli yollardır. Denizler, ticaretin başladığı yerlerdir. Denizlerin bu özelliklerini bilen ve onu akıllıca değerlendiren devletler, dünya devletleri olma yolunda önemli avantaj sağlamışlardır. Kurdukları devletler, kalıcı ve uzun ömürlü olmuştur.

 

Deniz, göl, nehir gibi su kıyısına ulaşan ilk insanla başlayan bu mücadele, insan zekası ve teknolojinin gelişmesi ile bu günkü duruma gelmiştir. Tarih boyunca, en büyük uygarlıkların su kenarlarında kurulmuş olması, “su hayattır” sözü ile ifade edilmesi de gerçeğin bir ifadesidir. Bu gücü kullanmasını bilen milletler, toplumlara sağladığı sonsuz nimet ve kolaylıklardan yararlanma mücadelesi, onları çeşitli araçlara, yol ve yöntemlerle bu gücü daha iyi kullanmaya yönlendirmiştir. Bu çabalar deniz ve denizcilik şuurunun gelişmesini, örgütlenmesini, kendi kurallarını üretmesini sağlamıştır. Denizin sağladığı ulaşım kolaylığı, bu medeniyetlerin çevreye yayılmaları, bilim, kültür ve uygarlık değerlerinin, diğer toplumları etkilemeleri bu yoldan oluşmuştur.

 

Bu etkileme su ile bağlantısı olan devletleri denizci olmaya yönlendirdiği gibi, denizle hiç ilgisi olmayan toprakları kıta içinde bulunan bazı devletleri de, denizci olmaya, denizden ekonomik ve siyasi güç kazanmaya sevk etmiştir. Bu tür devletler denizleri “insanlığın ortak mirası” olarak kabul etmişlerdir. Bazı denize kıyısı olmayan devletlerin dahi denizdeki gücü, milli çıkarları, gelecek hedefleri bakımından kullanma, denize açılma isteklerinin örnekleri vardır. Bugün kıta içi bir devlet, ülkesinin kendi topraklarına kıyasla, önemli kapasitede deniz ticaret filosuna sahip olması, iyi komşuluk ilişkileri kurması, ithalat ve ihracatının belirli bir bölümünü  komşu ülke limanlarından yapmak suretiyle denizden ekonomik pay almaktadır.        

 

Her alanda üretilen malın dünya pazarlarına kolayca talep görecek şekilde taşınması, mübadele-pazarlama-dağıtım ve tüketim için insanlara sunulmasında; Denizcilik, Deniz Ticareti, Gemi İnşası, Deniz Hukuku, Deniz Bilim-Bilgi ve Teknolojisi ile Denizle ilgili örgütler  doğmuş ve kurulmuştur. Bugün, başta Okyanuslar olmak üzere bütün denizlerde, büyük su yollarında, boğazlar ve körfezlerde bu kurallara göre deniz taşımacılığı ve deniz ticaretinde rekabet ve mücadeleler yapılmaktadır.

 

Denizler, tarihin hemen her çağında, birleştirici niteliklerinden dolayı uygarlıkları, ülkeleri birbirlerine yaklaştıran, kültür alışverişini sağlayan, sosyal, ekonomik ve teknik alanlarda meydana gelen gelişmeleri yaygınlaştıran, devletlerarası siyasi ilişkileri düzenleyen önemli unsur oluşturmuştur. Deniz, milletlerin kuvvet ve yaratıcılık kabiliyetlerinin yarış alanıdır.

 

Ulu Önder’ in söylediği; “Deniz ve deniz ürünleri ticaret ve endüstrisi önemli bir kolumuzdur” sözleri, bizlerin Deniz ve Denizciliğe önem vermemizi, bu konuda ilerlememizi  ve aşamalar kaydetmemizi emretmektedir.

 

 

Ruhi Duman

İstanbul, 6 Mayıs 2007