Menu

Aylık Yazı Dizileri

Atatürk’ten Hatıralar "Milletine Güvenen Büyük Bir Liderin Halkı ile Engel Tanımayan Buluşması"

 
 

Değerli Üyeler,

 

Ulu Önder Atatürk, 1938 yılında aramızdan ayrılışından sonra, O’na yakın olan, onunla seyahat eden, onun sofrasında bulunan veya onunla beraber çalışan kişilerin yazdıkları veya anlattıkları anıların birçoğu kitaplarda, dergilerde ve gazetelerde yayınlanmıştır.  Bazı anılar ise yazılmış ve anlatılmış ama yayınlanmamış olarak arşivlerde yerini almıştır.

 

Ata’mızın ölümünün 72. yıldönümü nedeniyle, O’nun Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak’ ın “Milletine Güvenen Büyük Bir Liderin Halkı İle Engel Tanımayan Buluşması” adlı anısını sizlerle paylaşmak istedim.

 

Bu anıyı okurken, Atatürk’ün Türk Milletine karşı tutum, davranış ve hareketleri, milletine olan sevgisi ve saygısı, özellikle yurtiçi gezilerinde halkı ile beraber olmayı, onların görüşlerini almayı ve onlarla sohbet etmeyi kısaca “halkıyla bütünleşmeyi” seven bir lider oluşunu göreceksiniz.

 

Bu yazıda, “karşılıklı etkileme-etkileşimin insan olarak yaşamanın ve varlığı devam ettirmenin zorunlu bir şartı olduğu” olgusunu gördüm. Bu olgunun özelliklerinden biri, “karşılıklı etkilenmelerden meydana gelen sonuçların, yeni olayların, yeni fikirlerin ve düşüncelerin halkta meydana getirdiği memnuniyeti, etkileşimde bütünleşme  olarak gördüm. 

 

Keyifle okuyacağınız bu yazıda, Ata’mızın halkıyla nasıl bütünleştiğini bulacaksınız. Bir liderin kendisini, nasıl halkın yerine koyduğunu bulacaksınız. Halkın gözüyle bir lidere bakışını ve o liderden nasıl etkilendiklerini göreceksiniz.

 

Ruhi Duman

Bostancı, 7 Kasım 2010 

 

Atatürk’ten Hatıralar

Hasan Rıza SOYAK

Atatürk’ün Özel Kalem Müdürü

 

 

Milletine Güvenen Büyük Bir Liderin

Halkı ile

 Engel Tanımayan Buluşması

 

 

Gazi Mustafa Kemal, özellikle yurtiçi seyahatleri sırasında daima halkı ile yakınlaşmak, birlikte olmak istemiştir.

 

Güvenliğini sağlamak ve kendisini korumak amacıyla, halkı sıkıntıya sokacak ve onunla doğrudan doğruya temasını güçleştirecek şekilde sert tedbirler alınmasına kesinlikle rıza göstermezdi. Bu yüzden o konularda görevli olanların bazen çok güç durumlara düştükleri de oluyordu.

 

1925 Yılının sonbaharındaydı; bilindiği gibi bu yılın başında Güneydoğu illerimizde büyük isyan çıkmıştı; oralarda çeşitli şekillerde saf ve cahil halkı baskıları altında tutan bazı şeyh ve ağalar dıştan gelen kışkırtmalarla isyan çıkarıyorlardı. Bunlar gerçek amaçlarını gizlemek ve memleketin diğer bölgelerinde de taraftar kazanmak için Din elden gidiyor uydurmasını bayrak olarak kullanıyorlardı. Devletin hemen aldığı tedbirler ve yapılan geniş askeri faaliyet sonunda bu isyan bastırılmış olmakla beraber sarsıntıları henüz bitmemişti.

 

İşte böyle bir zamanda, eşsiz inkılâpçı, başında şapkasıyla yeni bir inkılâp hareketini halkı ile paylaşmak, onun düşüncelerini yakından anlamak amacıyla, Kastamonu’dan başlamak üzere uzun bir yurt gezisine çıkmış, çok coşkun karşılamalarla yapılacak inkılâbın, halk tarafından ne kadar olumlu karşılandığını yakından görmüştü. Dönüş yolunu Bursa üzerinden yaparak, birkaç gün de bu yenilik konusunda Bursalıların da düşüncelerini anlamak istemişti.

 

Bu gezi sırasında her geçtiği yerde vatandaşlara medeni kıyafet ve bilhassa şapka lehinde nutuklar veriyor, kadın erkek ayırt etmeden halkın coşku ile bu olaya katıldığını görüyordu. Bununla beraber alınan haberlerle yer yer meydana çıkan belirtilerden bir takım yobazların bu devrime karşı gelmek düşüncesiyle bazı hazırlıklarda bulundukları da seziliyordu.

 

Atatürk Bursa’da “Temenyeri” ndeki Cumhuriyet Köşkü’ne misafir edilmişti. Köşkün şehir dışındaki dik ve virajlı yolu, tütün tarlaları arasından geçiyordu, mevsim itibariyle tütün fideleri çok gelişmiş ve yükselmişti. Öyle ki, burada da bulunması muhtemel olan kötü niyetliler, tarlaların içine, görünmeden girip gizlenebilir ve virajlarda yavaşlayacak otomobile tecavüzde bulunabilirlerdi.

 

Muhafız Komutanı sayın arkadaşım İsmail Hakkı Tekçe ile bu ihtimali göz önüne aldık. Tedbir olarak yolun iki tarafına, bilhassa virajlara sık sık süngülü nöbetçiler koymayı münasip gördük. Bu iş için daha önce muhafız kıtasında Bursa’ya getirilip köşkün yakınlarındaki bir binaya yerleştirilmiş olan piyade bölüğü kullanılacaktı.

 

Atatürk Bursa’ya ancak akşamüstü saatlerinde gelmiş, köşke çıkıncaya kadar hava iyice kararmıştı; tabii bu durumda kendisi, bizim çok uygun ve isabetli bulduğumuz güvenlik tedbirinin farkına varmamıştı. Ancak ertesi gün, şehre inişinde yol üzerindeki, yani yolun süngülü nöbetçilerle sarılmış olduğunu görmüştü.

 

Program bittiğinde yine aynı yoldan geri gelinmişti. Köşke dönünce beni çağırmış... Gittim, ayakta duruyordu, kırgın ve kızgın görünüyordu. Yüzüme dikkatle bakarak sordu:

-       “Yoldaki hal nedir ?”

 

Birden bire şaşırmıştım, cevap veremedim; sözüne devam etti:

-       “Sen olsan ve buraya gelip benimle görüşmek istesen iki yanı süngülü askerlerle tutulmuş bir yoldan geçmek hoşuna gider miydi ?”

 

Kekeledim:

-       “Efendim, bu tedbir yalnız siz geçerken alınıyor.”

-       “Nasıl olursa olsun iyi bir şey değil... Esasen buna lüzum da yoktur; bir daha yapılmamalıdır, hatta kapıdaki resmi elbiseli polisleri de istemem. Gerekli ise onların yerine sivilleri kullanırsınız. Hiç unutmayın; alınacak koruma tedbirleri halkı hiçbir suretle ürkütmeyecek ve rencide etmeyecek şekilde olmalıdır.”

Emrini verdi.

 

Bunun üzerine dış kapıdaki üniformalı polisler çekildi. Yoldaki koruma düzenlemesinde de -esasına dokunulmadan- şöyle bir değişiklik yapıldı. Nöbetçiler tarlaların içlerine doğru alındı ve yüzükoyun yere yatırılarak yoldan görünmemeleri sağlandı.

 

Ertesi günü halk, Belediye binası önünde çok kalabalık ve heyecanlı bir toplantı yaparak başlarındaki fesleri yırtıp yere atmışlar ve kimisi bulabildikleri şapka ve kasketleri giymiş, kimisi de başı açık olarak, gösteriler yapa yapa, serbestçe köşke kadar gelmişlerdi. Atatürk kapıyı açtırarak bu çok büyük kalabalığı bahçeye aldırdı. Kendisi de köşkün önüne bahçeye çıktı. Gördüğü manzaradan son derece memnundu. Karşılıklı nutuklar söylendi; burada da bazılarının elinde kalmış olan fesler yırtılıp atıldı. Bu suretle neşe ve heyecanı son haddini bulan topluluk, büyük liderlerinin müsaadesiyle yavaş yavaş bahçeden çıkarak aynı gösterilerle şehre döndüler ve dağıldılar.

 

                                                                                                                                                    .

 

Kaynak; Dr. Tülay Duran,

               Tarihi Araştırmalar Vakfı - İstanbul